İstilaya Uğradık
Alış-veriş merkezlerinden hastanelere, lokantalardan apartman ve sitelere kadar hayatımızın neredeyse tamamı yabancı isim istilasına uğradı.
Alış-veriş merkezlerinden hastanelere, lokantalardan apartman ve sitelere kadar hayatımızın neredeyse tamamı yabancı isim istilasına uğradı.
Dünyada en çok konuşulan 5. dil Türkçe’nin zenginliği, neden tabela ve markalara yansımıyor?
Birçoğumuzun hayatı yabancılaşma ile karşı karşıya kalmış. Tabelalardaki yabancı kelimeleri görünce insan, “burası Türkiye mi?” diye sormadan edemiyor.
Yabancı kelime istilası, işyeri tabelalarında; tekstil ürünlerinde, kahvehane, lokanta, pastane, hastane, eczane, vs. isimlerinde, alışveriş merkezlerinde ve yeni yapılan sitelerde her geçen gün artarak devam ediyor.
Güzel dilimizin zenginliği, yabancı isim çılgınlığına kurban ediliyor.
Peki, ürettiğimiz ürünlere, açtığımız dükkânlara neden Türkçe isim koymuyoruz? Ülkemize mi, dilimize mi, yoksa kendimize mi güvenmiyoruz?
Türkçe ismini tabelalarımızda neden gururla taşıyamıyoruz?
Giydiğimiz giysilerimizden, tedavi için gittiğimiz hastanelere, oturduğumuz sitelerden, yemek yediğimiz lokantalara, hafta sonları vakit geçirdiğimiz alış-veriş merkezlerinden, tıraş olduğumuz berbere kadar, hayatımızın geçtiği her yeri yabancı kelimeler istila etmiş.
Herhangi bir yabancı isimli alış-veriş merkezinde konumlanan mağazalar arasında Türkçe tabelalı işyerine rastlamak çoğu kez mümkün olmuyor.
Köşe başına açılan küçücük bir dönerci kendine “Dönerchi” ismini seçmekte, bir oto satıcısı tabelasına “Pasha Auto” yazdırmakta, bir kahvehane işletmecisi adına “Strazburg Cafe” demekte, bir fotokopici “Can Copy Center” ismini almakta bir mahzur görmüyor.
Bu hassasiyeti romantik bir dil seviciliği olarak görenlere karşı Konfüçyus’un şu sözleriyle karşılık vermek icap eder:
“Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu.
Çünkü dil kusurlu ise kelimeler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilmezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz.
Haliyle âdet, kural ve kültür bozulur. Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar.
Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Eğer Konfüçyus yeterli gelmediyse, Ziya Gökalp’a kulak verelim: “Başka dile uymaz annenin sesi / Her sözün ararsan vardır Türkçesi.”
Ama arayıp kendimizi yormaya ne hacet. Yeni nesil müşteri kitlesi için yabancı isim hem albenili hem cazip.
Öyleyse “hello Türkche!”
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ
bkaratag02@gmail.com
Facebook yorumları