DELİ PİRE'NİN YAMALI BOHÇASI

İlk arabamı Gölbaşı’nda almıştım. İkinci arabamı, acemiliğimi attıktan sonra 2009 yılında Malatya’lı bir galericiden aldım, Elazığ plakalı

DELİ PİRE'NİN YAMALI BOHÇASI

İlk arabamı Gölbaşı’nda almıştım. İkinci arabamı, acemiliğimi attıktan sonra 2009 yılında Malatya’lı bir galericiden aldım, Elazığ plakalı. Anlaşıp el sıkıştıktan sonra galerici bana “Araba’nın plakasını değiştirme” dedi. “Neden? Diye sorduğumda. “ Arabanın plakası Adıyaman olursa, satarken sorun yaşarsın, fiyat kırarlar. Çünkü Adıyaman’da şehir içi yollar çok kötü ve arabaların ön düzeni her zaman masraf çıkartıyor.” demişti. Ben söylenenlere aldırmadan plakayı değiştirdim ve 02 diye aldım. 2012 yılına kadar kullandım ve o yılın başlarında satmıştım. Ve tıpkı üç yıl önce galericinin dediği gibi fiyat kırdılar. 

Şimdi bu söylediğimin üzerinden tam 10 yıl geçti, geriye dönüp bakıyorum da yollarımız hep aynı. Halen “DELİ PİRE'NİN YAMALI BOHÇASI” gibi her tarafında bir çukur bir tümsek var. Rögar kapaklarına bakıyorsun ya yol seviyesinin beş on santim üzerinde, ya da etrafı çökmüş tamiri tadilatı hiç bitmiyor. Kış ve yağmur mevsimindeyiz, soğuk hava ve yağışlar nedeniyle yoldaki çukurların görülme sıklığı 20-30 metrenin altına inmiş. Araba ile bu yollarda giderken sanki safaride araba sürer gibi her daim sağa sola manevra yapmak zorunda kalıyorsun. 

Yollarımızla ilgili bir diğer sıkıntı ise inşaat alanları, malumunuz her mahalle değil, hemen hemen her sokakta bir veya birkaç inşaat yapımı devam ediyor. Sanki yol babalarından kalan miras malı gibi yolun bir kısmını inşaat malzemeleri kapatıyor. İnşaat sırasında kullanılan malzemelerin artıkları ve çöpleri yola taşmış tümsekler oluşturuyor. Diğer taraftan inşaat için gerekli elektrik, doğalgaz, kanalizasyon şebekeleri için kazdıkları yolun sadece üstü çağıl ile doldurulup bırakılıyor. 

Bir de özellikle Kilit taşı, Arnavut taşı ile döşenen yollarımız var ki sorma gitsin. Zamanında zemin güçlendirmesi yapılmadığından, sonrasında ise bakım ve onarım eksik veya hiç yapılmadığından çökmeler alabildiğine var. Örneğin araçlara kapalı Botanik park ile doğa parkı arasındaki yürüyüş yolunda bile çökmeler gözle görülür şekilde kendini gösteriyor. Bu yolların bir diğer tarafı ise Kilit taşı veya Arnavut taşı ile yapılan alanları diğer yollardan ayıran kenar süslemelerinin derinliği. Süs kanalı değil de sanki bahçe sulamak için açılan su kanalı.

Yollarımızla ilgili başka bir sorun ise hız bariyerleri, aman Allah’ım hız bariyeri değil sanki yüksek engel atlamalı koşu yolu. Bazı yerlerde bariyer üzerinde ne kadar dikkatli geçsem de arabanın altı yere değiyor. Veya yola monte ettikleri plastik bariyerlerin sökülmesi sonucunda vidaları açıkta hem yayalara hem de arabaların tekerlerine zarar veriyor. Ya kardeşim şehir içinde hız yapan mı var, trafik polisi ne duruyor bir ay adam akıllı denetim yapsalar ve hız limitini aşanlara gerekli idari işlemi yapsalar inanın kimse bir daha cesaret edemez. Hem şehrin her tarafında MOBESE var takibi ve tespiti daha kolay eskiye nazaran. Ama oralar derin mevzu polise sorsan yaptığı işlem geri çevriliyor, siyasilere sorsan baş edemiyorlar. 

Bu yollardaki sorunların kısa vadede biteceğine inanmıyorum. Yeniden yapılması için bir çaba olmayacağına da eminim, olsa da yolların günü kurtarmak için mühendislik çalışmaların, zemin ve meyil etüdü yapılmadan, fazla su ve drenaj giderlerinin hesaplanmadan, yol ve kaldırım yüksekliğinin ayarlanmadan yapılacağını adım gibi biliyorum. Evet bu söylediklerimin ilk etapta maliyeti arttırıcı özelliği var ama işi yaparken bilimsel gerçekleri göz ününde bulundurarak yapılırsa uzun vadede yapılan işin uzun ve kaliteli ömrü olur. Böylece kendini amorti etmesi ve belde sakinlerinin memnuniyeti artar. 

Ne diyelim daha güzel, daha yaşanabilir bir şehir için de olsa söylemek lazım gelir. Gerisi mi? …