Toplumsal Ahlak

Ahlak deyince belki en son söz söylemesi gereken insanlardan birisi olarak görüyorum kendimi.

Toplumsal Ahlak

Ahlak deyince belki en son söz söylemesi gereken insanlardan birisi olarak görüyorum kendimi. Çünkü her insan kendi iç muhasebesini yapar ve vicdanı ile baş başa kalırsa başkalarının hatalarından ziyade kendi eksiklik ve noksanlıklarını rahatlıkla görebilir. Bu eksiklik ve noksanlıklarda başka birine laf söylemesini söz etmesinin önüne geçer. Ancak çok sevdiğim bir arkadaş özellikle toplumsal çürümüşlük adına bir şeyler yazmamı istedi. O yüzden bir yazı dizi olarak bu ilk yazımı kaleme alıyorum.

Evet bugün kendi iç muhasebemizi yapmadan özellikle pandemi ile başlayan ve deprem sonrası toplumun her hücresinde hissedilen ahlak dışı hal ve hareketlerimizden bahsetmek istiyorum. Ahlak kavramını herkes kendine göre tanımlayabilir. Bu tanımlar kişinin hayata bakış açısına göre değişiklik gösterir.

Bana göre ahlak haddini bilmektir. Bu konuda Yunus Emre'nin şu dizeleri aklıma gelir hemen: 

“İlim ilim bilmektir, 

İlim kendim bilmektir, 

Sen kendini bilmezsen, 

Bu nice okumaktır.”

Bu kısa tanımdan sonra, ahlakın çeşitlerine değinmek istiyorum. Bunlar bir bütünü parçaları halinde hayatımızın her anında yaşamımızı şekillendiren davranışlarımız, düşüncelerimiz, hayallerimiz, dünümüz, bugünümüz ve yarınlarımızdır. Öncelikle kişisel ahlak akla gelir, en kısa tabirle şu ahlaklı birisi, bu ahlaksız birisi diye tanımlarız. Arkasından aile ahlakı gelir. Kişi ahlakını büyük bir kısmını ailesinden alır. Hamurun mayası düzgün yoğrulması aile tarafından gerçekleştirilir. Atalarımız “Armut dibine düşer” diyerek bundan önce yazacağım ve bundan sonra yazacaklarımı çok güzel bir şekilde özetlemektedir. Arkasından mahalle ahlakı çevre ahlakı diyebileceğimiz kişinin ailesinin etrafını çevreleyen yakın ilişkide bulunduğu bölgenin genel ahlakı bulunmaktadır. Bunun için de atalarımızın “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü her şeyi özetlemektedir. Mahalle ahlakını bir üstünde ise toplumsal ahlak gelmektedir. Bir toplum ahlakı değerlerini ne kadar bağlı ise o kadar Medeni ve mutlu bireyler bulundurur. En üstte ise evrensel ahlak vardır. “Yaradılanı yaradan'dan ötürü sevmek” hiçbir ayrım ve kuşkuya düşmeden tüm dünyayı dostça kardeşçe arkadaşça paylaşabilme becerisi diyebilirim. 

Bugünlerde özellikle yardım kuruluşlarını slogan haline getirmiş olduğu bir söz vard “Yaptığın iyiliği küçük görme. Çünkü iyilik bulaşıcıdır”. Çok doğru bir söz olması ile beraber bunun tam tersi de doğrudur. Yapılan kötülük ne kadar küçük olursa olsun bulaşıcıdır ve bu olumsuzluk zamanla önce aileye sonra mahalleye sonra topluma sonra da tüm evrene yayıma kabiliyetine sahiptir. O yüzden gelecek nesillerimizin ahlaklı ve düzgün bireyler olabilmesi için onlara güzel hal ve hareketleri miras olarak bırakmamız gerekir. 

Maalesef biz birey olarak, aile olarak, yakın çevre olarak, toplumsal olarak gitgide haddini bilmeyen, ne istediğini bilmeyen, ne yaptığını bilmeyen bencil, şımarık ve zalim bir yapıya dönüşmekteyiz. Evet bu yazdıklarımız çok su götürür. Yani yazılacak çok şey bulunmaktadır. Gerek semavi dinler gerekirse diğer öğretiler bize insanların bir arada yaşayabilme, varlıkta ve yoklukta ayakta kalabilme ipuçlarını vermektedir. İnsanların bu kötü davranışları yapmaması için dünyada farklı cezalandırma türleri ve ahiret korkusu ile frenleme amacı gütmektedir. Bu öğretilerin içerisindeki katalog günahlar veya herkesin bildiği büyük günahların ne olduğunu tekrar hatırlayalım. Gelin bunların sadece bir tanesini ele alalım. 

Dinimizde Allah'a şirk koşmaktan sonra en büyük günahın kul hakkı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kul hakkı çok genel bir kavram. Kişinin canını kastetmek kul hakkıdır. Onun malını bir şekilde çalmak, zimmetine geçirmek, gasp yapmak, hile ve hurda ile elinden almak kul hakkıdır. Kişiyi küçük düşürmek, alay etmek aşağılamak, hor görmek, hakir görmek, lakap takmak ve arkasından yapmadığı işler için iftira atmak, dedikodusunu yapmak kul hakkıdır. Kişinin namusuna ailesine yan bakmak, kast etmek, iftira atmak, hayalini bile aklında geçirmek kul hakkıdır. Adalet dağıtan biri için; haksız olmasına rağmen kendi yakınını tanıdığını veya referans ile gelen birine haklı göstermek kul hakkıdır. Hak etmedi herhangi bir mevkiye makama servet'e mal ve ganimete konmak kul hakkıdır. Yani torpille iş yaptırmak, hastanede sıra çalmak, otobüste güzel yeri kendine ayırmak, yemekte yağlı ve etli lokmalara ulaşmak kul hakkıdır. Serbest piyasa diyerek esnaflığı bırakıp karnı doymaz tüccarlara dönüşerek 3 kuruşluk malzemeyi 5-6 kat fazlasına satmak. 5-6 liralık evine 10-15 lira kira istemek. “istersen çamurdan olsun yeter ki benden olsun” diyerek sapla samanı karıştırıp taneleri çöpe atmak kul hakkıdır. Say say bitmiyor. 

Bu saydıklarımı ansiklopedileri dolduracak kadar sıralayabilirim. Bunlardan daha acı olan üç şey var. Birincisi bu ahlaksızlıkları yapanların yaptıklarının yanına kar kalması; Toplumsal adaletin çöküşü; güçlü ve zalim oldukça kendini bu dünyada temize çıkarmak. Zayıf kişilerin kendini savunamaması sonucu önce güç için yaşamak sonra gücü zalimce kullanmak. Ve anarşinin toplumun geneline yayılmasıdır. İkincisi bu ahlaksızların karşısında durabilecek engelleyecek dürüst insanların hor görülmesi, dışlanması veya dürüst insanların susması, susturulması “bu devran böyle gelmiş böyle gider” hesabı suya sabuna dokunmayan olanı kabullenen bir yapıya dönüşmesi. Üçüncüsü ise bu ahlaksızların, kendi günahlarını örtmek için ahlak polisi rolüne bürünerek millete naval okuması, fetva vermesi, kurtarıcı pozlarına girmesi ve diğer insanların bunu kabullenmesi diyebilirim. Tıpkı Gazze’deki katliamı yaptırtan batılı ülkeler olduğunu bilmemize rağmen onlar değilmiş gibi onlardan medet uman davranışlar gibi.

Maalesef yazımı okuyan birçok arkadaş çok uzun yazıyorsun demelerinden dolayı yazımı burada son verirken son cümle olarak. Kendi nefsinizi temize çıkartmadan günün herhangi bir saatinde başınızı iki elinizin arasına alıp acaba yakın zamanda ben kimlerin hakkını yedim diye düşünmenizi tavsiye ediyorum. Arkasından yaptıklarımızın aynısının bize yapılması durumunda ne durumda olacağınızı hayal edin. Kul hakkının yenmediği güzel bir toplum için bir sonraki yazımızda görüşmek üzere.